20 Mayıs 2009 Çarşamba

7 GÜN BUNLARI YAPIN ZEKANIZ PARLASIN!


7  günde Einstein gibi olmanın yolları:
Hangimiz bir gün yataktan kalkıp da daha akıllı olduğumuzu görmek istemeyiz ki? Bu dilek her ne kadar ütopik olarak görülse de bir bilim adamının yöntemi, 1 hafta gibi kısa bir sürede, zekayı yüzde 40 oranında artırmanın mümkün olduğunu ortaya koydu. Beynin herhangi bir kas gibi olduğunu ve egzersizlerle güçlenebileceğini öne süren İskoçya’daki Edinburgh Üniversitesi’nin Biyomedikal Bölümü’nden Prof. Mark Lythgoes’in 1 hafta süren programı BBC’de yayınlandı. Programa katılan 100 kişinin IQ’larında, yüzde 40 oranına varan artış görüldü. Bu artış katılımcıların programa katılmadan önce girdikleri testle, programdan sonra uygulanan test sonuçları karşılaştırılarak elde edildi.

İşte bir haftalık program

Cumartesi: Dişinizi her zaman kullandığını elinizle değil, diğeriyle fırçalayın. Ve gözünüzü kaparatak duş alın. 

Pazar: Sabah saatlerinde bulmaca çözün. Ve kısa yürüyüşe çıkın. 

Pazartesi: Akşam yemeğinde yağlı balık yiyin. İşe ya yürüyerek ya bisikletle ya da daha önce kullanmadığınız bir araçla gidin. 

Salı: Sözlükten bilmediğiniz sözcükleri öğrenin. Ve bunları günlük konuşmanızda kullanmaya çalışın. 

Çarşamba: Yoga, Pilates ya da meditasyon derslerine katılın. Daha önce tanımadığınız bir insanla konuşun. 

Perşembe: İşe daha önce kullanmadığınız bir yoldan gidin. Televizyondaki ciddi bilgi programlarını izleyin. 

Cuma: Alkol ve kafein tüketmekten kaçının. Alışverişe çıkarken listeyi ezberlemeye çalışın.

16 Mayıs 2009 Cumartesi

SEZGİ Mİ, AKIL MI?


Sezgilerimizi dinleyerek aldığımız kararlar, çoğu zaman uzun uzun düşünerek aldıklarımızdan daha iyidir... Birbirinden ilginç deneyler yapan beyin araştırmacıları böyle diyor. Hatta sezgilerimiz olmasaydı, karar verme mekanizmamız doğru dürüst işlemezdi bile. 
Birbirinden ilginç testler, deneyler ve beyin görüntüleme yöntemleriyle bilinçaltının karanlığı aydınlatılmaya çalışılmakta. İster eş seçimi, ister yeni bir ayakkabı ya da yiyecek seçimi olsun burada bilinçsiz olarak ortaya çıkan yaratıcı kuvvetlerin dünyası söz konusu. 
Borsa hakkında hiçbir fikri olmayan deneklerin çoğu doğru seçim yapmışlar. Plessner, "Sezgilerimiz bıçak gibi çalışıyor, ama aklımız zayıf" diye değerlendiriyor bu sonuçları.  
Soğuk bir kış günüydü. İki gün sonra yola çıkması gerekiyordu. Her zaman uçakla seyahat eden Filiz Hanım, bu sefer hiç düşünmeden trenle gitmeye karar verdi. Bu sezgisel karar genç iş kadınının yaşamını kurtardı. Filiz Hanımın her zaman bindiği uçak düşmüş, yolcuların birçoğu ölmüş, geriye kalanlarsa ağır yaralanmıştı.  
Ahmet Bey iki kadını birden seviyordu, fakat kadınlar bir gün bu sırrı öğrendiler. Ve Ahmet Bey "ya o, ya ben" tehditlerine daha fazla dayanamayıp bir liste hazırladı. Bu listede iki kadının özelliklerini sıraladı, A hanımın özellikleri uzun vadeli bir birliktelik için gayet uygun görünüyordu, onunla mutlu olabilirim diye düşündü önce. Ama sonra birdenbire elindeki listeyi yırtıp atıverdi. Kalbi, doğru kadının B hanım olduğunu söylüyordu ve o da kalbinin sesini dinleyerek uzun yıllar mutlu bir beraberlik yaşadı.  
Bu tür örnekleri çoğaltmak mümkün, hemen hemen hepimizin buna benzer bir veya iki anısı vardır.  
Birkaç saniye içinde hiç düşünülmeden alınan kararlarla elde edilen olumlu sonuçları, genelde şans veya rastlantı olarak değerlendiririz. 
Fakat bilim adamlarının görüşü farklı. "Sezgisel kararlar, genelde uzun uzun düşünerek alınanlardan çok daha iyidir" diyor mesela Max-Planck Eğitim Bilimleri Enstitüsü sezgi araştırmacısı Gerd Gigerenzer. Elbette ki bilim adamının yirmi yılı aşkın araştırma sonucunda bulduğu çözüm: Kalbinin götürdüğü yere git! değil.  
Gigerenzer ve dünyanın diğer bölgelerindeki psikologlar, kavram bilimciler ve beyin araştırmacıları, düşüncelerimize, duygularımıza ve sezgilerimize dayanan süreçleri çözerek, sezgisel kararların birçok durumda, hesaplı kitaplı kararlardan daha doğru olduğunu görüyorlar. Mesela Princeton Üniversitesi'nden Jonathan Cohen , şu sıralar sezgisel kararlar sırasında işleyen nöronsal süreçleri araştırıyor.  
Birbirinden ilginç testler, deneyler ve beyin görüntüleme yöntemleriyle bilinçaltının karanlığı aydınlatılmaya çalışılmakta. İster eş seçimi, ister yeni bir ayakkabı ya da yiyecek seçimi olsun burada bilinçsiz olarak ortaya çıkan yaratıcı kuvvetlerin dünyası söz konusu. 
Bilinçsiz kararlar genelde her zaman bilinçli kararları tamamlıyorlar ve araştırmacılar gerçekten de sürpriz sonuçlarla karşı karşıya kalıyorlar. Örneğin bir araştırmada öğrenciler birkaç dakika içinde bir öğretmenin, dersi mantıklı bir şekilde anlatıp anlatmadığına karar vereceklerdi.  
Sonuç mu? İlginç bir şekilde ani karar verenler, dersi bir saat kadar dinleyenlerden daha iyi tahminde bulundular diyor bilim adamları. Diğer bir araştırmada ise yeni tanışan ve sadece altı dakika konuşmalarına izin verilen çiftlerden birbirlerini değerlendirmeleri istenmiş. Burada da birbirlerini çok daha kısa bir süre için görenler daha başarılı olmuşlar. 
Seksenli ve doksanlı yıllardaki araştırmalardan sonra beyin araştırmacıları, bilincin aslında alınan kararların sadece küçük bir kısmı için yeterli olduğunu buldular. Mesela hiçbir şey yapmadan koltukta oturan bir kişi bile, en az o kadar duyu hücresinden bedenden beyne gönderilen 11 milyon duyu algısının "bombardımanına" uğruyor. 
Buna koltuğun, sırtına yaptığı baskı, saatin çalışması ya da az önce yemiş olduğu köftenin tadı da dahil. Bu tür algılar genelde çok hızlı kararlar gerektirir. Oturmalı, kalkmalı mı? Camı açık mı bırakmalı, yoksa kapamalı mı? Bilincimiz aynı anda en fazla 40 duyu algısıyla başa çıkabiliyor. Geriye kalanlar tamamen çalışma kapasitesi yetersizliği yüzünden beyindeki "otomatik pilot" tarafından değerlendirilmekte.  
AKLIN GÜCÜ  
Burada söz konusu olan "duygusal zekâ" ya da "sosyal yetinin" yeniden keşfi değil. Her gün almak zorunda kaldığınız yüzlerce küçük ve büyük kararlar mercek altına yatırılıyor. Yani her şey insan ve düşünce üzerine dönüyor. 
Ancak bilincin karar almada sanıldığı kadar etkili olmaması, aklın gücüne olan inancın sarsılmasına neden olduğu gibi insanları kandırılmaya da eğimli kılmakta. Bilim adamlarının ve reklamcıların satın alma isteğini beynin bilinç bölgesinden sezgisel bölgeye taşıyarak, iyi tüketiciler yaratma çabası "nöro-pazarlama" olarak adlandırılmakta.  
Duyguların davranışlar ve düşünceler üzerindeki etkisinin ne kadar önemli olduğunu Iowa Üniversitesi nöroloğu Antonio Damasio göstermişti aslında. Bilim adamı çığır açan bir araştırmayla böylece duygularımızın zekâsına ulaşan ilk bilim adamı oldu. Damasio, deneklerin önüne dört deste kağıt koymuştu. İki destenin kâğıtları (A ve B) daha büyük kazançlar verirken, diğer desteler ( C ve D) daha az kazanç sağlıyordu. Ancak tüm destelerde kayıplar da söz konusuydu. Ve Damasio bu kâğıt oyununu, C ve D destelerinden yararlanılmasıyla, daha kârlı olabilecek şekilde ayarlamıştı. Oyundan önce deneklerin ellerine, bir tür yalan detektörü gibi işleyen elektrotlar yerleştirilmiş. Denekler ilk başta hangi destenin ne kadar kazanç getireceğini anlamadıysalar da 50. elden sonra bazıları A ve B desteleriyle oynamanın "herhangi bir nedenle riskli" olduğuna karar vermişler. Ve yalan detektörü sürpriz bir şekilde, oyuncuların A ve B destelerindeki onuncu karta uzandıklarında alarm çalmıştı. Yani sezgi, bu iki destenin riskli olduğunu bilinçten önce kavramıştı. Duygular asla lüks değildir, bilhassa onlar olmadığı zaman şaşkın bir vaziyette ortada kalırdık diye değerlendiriyor bu durumu Damasio. 
Bilim adamı aynı kâğıt oyununu kaza ya da inme gibi hastalıklar yüzünden burun ve alnın arkasında kalan beyin bölgesinde ("ventromedial prefrontal korteks") bozukluk taşıyan hastalarla da oynayınca, ellerinin asla diğer deneklerde olduğu gibi terlemediği ve davranışlarının değişmediğini görmüş. İşte Damasio bu nedenle söz konusu beyin bölgesinin, nöronsal süreç içindeki karar mekanizmasında, başlıca rolü üstlendiğini düşünüyor. Anlaşıldığı üzere ventromedial prefrontal korteks, duygu ve akıl arasındaki bağlantıyı oluşturmakta. Limbik sistemde oluşan duygular, burada büyük beyin kabuğundaki rasyonel düşünce ile bağlanmakta. Damasio, bu bağlantı olmadığı zaman insanın "engelli" olduğuna inanıyor. İnsan sadece aklıyla hareket edemez diyor.  
DUYGULAR BİLGİYİ NERDEN EDİNİYOR?  
Peki ama duygular bilgileri nereden elde ediyorlar? Yani hangi kâğıt destesinin riskli olduğunu nereden biliyorlar? Duygu dünyası yoksa her türlü kazancı ve kaybı düzenleyen bir tür muhasebeciye mi sahip? Alman psikolog Henning Plessner 'in, tahmini tam da bu yönde. Bilim adamı araştırmalarıyla, bilinçsiz öğrenme yetisinin olağanüstü potansiyelini kanıtlamayı başardı. Bu amaçla deneklerini reklam yayınlarının karşısına oturtmuş. Bilim adamının amacı aslında deneklerin aklını karıştırmak idi. Bazı televizyon kanallarında olduğu gibi reklam görüntülerinin altında borsayla ilgili bilgiler geçiyordu banttan. 
Bunların akılda kalması imkânsızdı, ayrıca deneklere sadece reklamlarla ilgili sorular soracağımı söylemiştim diyor Plessner. Fakat asıl amacı banttan geçen borsa senetlerinden hangilerini satın almak istediklerini öğrenmekti. Ve sonuçlar gerçekten de şaşırtıcı olmuş. Borsa hakkında hiçbir fikri olmayan deneklerin çoğu doğru seçim yapmışlar. 
Plessner, "Sezgilerimiz bıçak gibi çalışıyor, ama aklımız zayıf" diye değerlendiriyor bu sonuçları. Anlaşıldığı üzere denekler, borsa bilgilerini bilinçsiz olarak öğrenmişlerdi. Beyin araştırmacıları "priming" olarak adlandırdıkları bu bilinçsiz öğrenme yetisini ilk olarak, hatırlama yetisini yitiren amnezi hastalarında keşfetmişlerdi. Hastalar bir sorunun yanıtını öğrendikten bir müddet sonra daha önce kendilerine sorulan soruyu hatırlamasalar da aynı soruyla karşılaştıklarında doğru yanıtı veriyorlar.  
Tıpkı amnezi hastalarında olduğu gibi sağlıklı insanların beyinlerinde de bilinçsiz bir veri belleği işlemekte. Bu özellikle de bilincin narkoz nedeniyle devre dışı kaldığı durumlarda kendini belli ediyor. Ameliyat masasında hastalara belli başlı sözcükler okuyan beyin araştırmacıları, hastaların uyandıktan sonra aynı kelimeleri kullandıklarını görmüşler. 
Ancak beyin bilinçsiz olarak sadece bilgi toplamakla kalmayıp, onları tartıyor, değerlendiriyor ve sınıflandırıyor da. Bilinçsiz karar verme yetisi özellikle de mimiklerdeki sinyallerde çok iyi işlemekte.  
Çünkü insan, yüz ifadelerini okumak konusunda başka hiçbir alanda olmadığı kadar ustadır. Beyinde, sadece yüzlerdeki belli başlı ifadeleri algılamaktan sorumlu olan bir bölge bulunuyor. Gyrus fusiformis bölgesini evrim boşu boşuna bu şekilde yaratmamış. Çünkü insan yüzü, konuşulandan çok daha fazlasını söyleyebilir. Aklımız sözcüklerle uğraşırken, bilinçaltımız alın, ağız ve gözlerdeki minik ama çok anlamlı hareketleri takip ediyor. 
MİMİKLER VE DUYGULAR  
Kaliforniya Üniversitesi'nden Paul Ekman yüz kaslarından tam 43 tane hareket birimi ve aynı zamanda da mimik dilinin oluştuğu kelimeleri bir araya getirmiş. Bu hareketlerden beş tanesinden 10.000'in üzerinde yüz ifadesi çıkarmak mümkün. Gerçi birçoğu pek bir şey söylemiyor ama en azından 3000 tanesi korku, sevinç, iğrenme ya da yalan gibi duyguları açığa çıkartıyor. 
Bununla birlikte sezgiler hakkındaki uzmanlık bilgisi mimiklerin gizlerinden çok daha fazlasından ibaret. Beynin sezgisel gücü, dünya hakkında çok sayıda bilinçsiz bilgiden oluşmakta. Bilim artık yeni görüntüleme sistemleri sayesinde, beyindeki sezgisel kararların nerede ve nasıl alındığını saptayabiliyor.. Denekler, beyne muazzam bir manyetik alanın yansıdığı tomografi tüpüne benzer bir aygıta yatırıldıktan sonra, bilim adamları sinir hücrelerinin etkin olduğu bölgeleri kesin bir şekilde saptayabiliyorlar. Fonksiyonel çekirdek spin tomografisi olarak adlandırılan bu yöntemle yapılan testlerden biri şöyle: Deneklere noktacıklardan oluşan motifler gösteriliyor ve denekler sadece 40 milisaniye sonra hangisinin bir objeyi gösterdiğini bulmak zorundalar.  
Zaman çok kısıtlığı olduğu için denekler sezgilerine göre hareket ederek yanıt veriyorlar. Bu tür testlerde 20 ila 30 motiften sonra verilen yanıtlar genelde doğru. Deney sırasında beyin etkinliklerini inceleyen bilim adamları, sinir hücrelerinin gyrus fusiform, hippocampal gyrus, anterior claustrum gibi bölgelerde etkinleştiklerini görseler de, en çok da medial orbitofrontal korteks bölgesiyle ilgileniyorlar. Bu bölge tam olarak göz boşluğunun üzerinde, alnın arkasında yer almakta.  
EVRİMSEL AÇIDAN BEYİN  
Beyin araştırmacıları artık bazı durumlarda sadece tomografiye bakarak bile bir deneğin ne şekilde karar aldığını görebiliyorlar. Bu alanın ilk uzmanlarından biri Princeton Üniversitesi Beyin, Düşünce ve Davranış Araştırmaları Merkezi'nden Jonathan Cohen . Bilim adamı sezgiyle ilgili deneyler sırasında özellikle de beynin bazal bölgesinde önemli bir etkinlik görüyor. Bu bölge evrimsel açıdan da beynin daha eski kısmında yer almakta ve her şeyden önce duygusal reaksiyonlardan sorumlu. İnsanlar genelde sezgilerine güvenmeye hazırlar. Ve bu şekilde karar alma yetisi milyonlarca yıl içinde gelişerek kalıcı olmuştur diye açıklıyor Cohen. 
Fakat özellikle de modern endüstri ve bilgi toplumunda, insanları hatalı yola sürükleyebiliyor. Sonuçta insan yaşam biçimini, beynin takip edebileceğinden çok daha hızlı değiştirmekte. Sezgisel düşüncenin zayıf tarafını yakalamaya çalışan bilim dalı nöroekonomi olarak adlandırılmakta. Nöroekonomi üzerine ilk uzmanlaşan bilim adamlarından biri olan Princeton Üniversitesi psikologu Daniel Kahneman, 2002 yılındaki çalışması için Ekonomi Nobel ödülünü almıştı. Psikolog, sezgilerimize bazen güvenebileceğimizi ama bazen de güvenemeyeceğimizi söylüyor, özellikle de söz konusu para olduğunda. İnsanın en karakteristik davranışlarından biri, risklerden çekinmesi diyen Kahneman, bunu bir testle de kanıtlamış. İnsanlar güvenli bir kazancı daha düşük bile olsa elde edilmesi daha zor olanına tercih ediyorlar. Kayba bağlı korku, bir kazanca duyulan sevincin iki katı kadar. Bu durum hisse senetlerindeki artışın tahmin edilmesi sırasında sorun yaratıyor. Senetler yükseldiğinde, insanlar kazancı almak için gereğinden erken davranıyorlar. Oysa değeri düşen senetlerde tamamen farklı bir etki çıkıyor ortaya. Denekler 90 liralık güvenirli bir kazanç ve %90 olasılıkla elde edebilecekleri 100 liralık kazanç arasında tercih yapmaları gerektiğinde ikinci alternatifi seçerek, %10'luk olasılığa umut bağlıyorlar. "Birdenbire kaybetme korkusu yüzünden her şeyi tehlikeye atmaya hazır hale geliyorlar" diye açıklıyor bu durumu Kahneman. İnsanın diğer bir eğilimi de kötü sonuçlar doğurabilir. Geleceği görme yetisine çok fazla güvenmesi halk ekonomisi üzerinde son derece etkili olmakta diyor Kahneman. Firma kurucularının %80'i piyasada yerlerini sağlamlaştıracaklarına inanmasına rağmen, %75'i beş yıl sonra piyasadan silinmekte. Ama doğuştan var olan bu iyimserlik olmasaydı, ne şirketler dünyası ne de ekonomi dinamiği bu boyutta olmazdı. Bununla birlikte bu fenomen, şirketlerin, risklerini yeterince iyi tahmin edememelerine yol açmakta. Bu iyimserlik borsada sürekli bir hareketlilik yaratmakta. Borsaya yatırım yapanlar, hep %100'lük fikirlere sahip olduklarına inanıyorlar diyor Kahneman. Bir Discount-Broker'in (Discount Broker-Müşteriler adına menkul değer alım satımı yapan ve diğer aracılardan daha düşük komisyon veren komisyoncular) on bin transaksiyonuyla ilgili analizler, borsada oynayan insan sayısının artışıyla birlikte başarı oranının da buna bağlı olarak düştüğünü göstermiş. Kavram bilimcilerin, insan beyninden çıkardıkları tabloya göre, sezgilerin verdiği bilgiler insanın kendi çevresinde daha iyi yol bulmasını sağlamakta, ama öte yandan da mantığı hiçe sayıyor. Yale Üniversitesi psikoloğu John Bargh , aklın ikinci düzleminin, davranışları ne şekilde kontrol altına aldığını bir video kamerayla belgeledi. Bargh, algıların ne şekilde beyne girip, davranışları etkisi altına aldıklarını göstermek için San Francisco havaalanında bekleyen yolculardan rasgele birkaç tanesini seçerek bir psikoloji testine katılmalarını rica etmiş. Bu insanların yarısına en iyi gençlik arkadaşı, diğer yarısına ise işten sonra birlikte bira içmeyi en az isteyeceği bir iş arkadaşı sorulmuş. Denekler hiç farkında olmadan manipüle olmuşlardı. Kendilerine arkadaşları hatırlatılan deneklerin neredeyse tümü, ikinci araştırmaya katılmaya hazırdılar. Oysa sevmedikleri bir iş arkadaşını düşünmek zorunda kalanlar, ikinci bir araştırmaya katılmaya yanaşmamışlar. Arkadaşını düşünmek kişileri işbirlikçi kılarken, sevilmeyen iş arkadaşının düşüncesi tam tersi bir etki yaratmıştı. Bargh, bilinçsiz değerlendirme ve davranış arasında çok kısa bir yolun bulunduğunu söylüyor. Çünkü bilinçaltı, beynin hareketlerden sorumlu merkezine doğrudan doğruya bir kanal açıyor. Kaslar otomatik olarak iyi şeylere yaklaşırken, kötülerden uzaklaşıyorlar. Bu durum aslında hayatta kalmayı garantileyebilir, ama aynı zamanda manipülasyona da izin vermekte. İnsanları ne şekilde etkileyebileceğimizi bildiğimizde elimizde müthiş bir enstrüman var demek diyor bilim adamı. Piyasa stratejileri bugün daha çok gerçeklerle geliştirilmekte ve bunlar yakında çekirdek spin tomografilerinden elde edilecek. Bir Amerikan firması kısa bir süre önce "Brainbranding" olarak isimlendirilen bir program başlattı. Bu düşünceyle doğrudan doğruya tüketicinin beynine ulaşılmaya çalışılmakta. Sonuçta bir marka için karar kılarken insanlar son derece sezgisel davranırlar. Bu durumdan Coca Cola firması da yararlanmakta. Çekirdek spin tomografi tüpünde yatan deneye hortumla markaları söylemeden Pepsi ve Coca Cola içirildiğinde, denekler genelde ilk içtikleri gazozu daha çok beğeniyorlar. Gerçekten de Cola'nın rakibi, nöronsal ödüllendirme merkezinde beş misli güçlü reaksiyon göstermekte. Fakat markalar açıklandığında, denekler Coca Cola'yı daha çok beğendiklerini söylüyorlar. Ve tomografi ekranında bu sefer, kararın beğenilmesi ve insanın kendi görüntüsünün işlendiği medial prefrontal korteksin etkinleştiği görülmekte. İnsanların tercih ettiklerin markalar, bir yerde kendilerinin bir parçasıdır diyor Alman beyin araştırmacısı Ernst Pöppel. Pazarlaması bu noktaya gelen bir firma savaşımı kazanmış demek, bundan sonra müşterinin bağlılığı hiçbir sınır tanımaz. Bilim adamı güçlü bir markanın beyinde çok özel bir motif bıraktığına inanıyor ve araştırma ekibiyle şimdi markalar için bu "meta ölçüsünü" bulmaya çalışıyor. Müşterinin beyninde bu motifin ne şekilde oluşturulabileceği bulunduğu taktirde, reklamlar ve pazarlama stratejileri çok daha başarılı olacak. Ayrıca beyin araştırmalarıyla elde edilen sonuçlar dikkate alındığında, televizyon ve sinema spotlarının birçoğu daha etkili bir şekilde hazırlanabilecek. Çekirdek spin tomografisiyle yapılan deneylerle örneğin, hemen spotun başında gösterilen markanın çok daha akılda kalıcı olduğu anlaşılmış.  
Beyin araştırmacıları öte yandan ödüllendirme merkezinin en iyi ne şekilde etkinleşeceğini bile buldular. Mesela tüketici ikramiyelerle kandırılacaksa, önce bedava alışveriş fişi gibi küçük bir hediye verilmeli ve bundan sonra örneğin tatil gibi büyük bir ikramiye sunulmalı diyor araştırmacılar. Bu sunumlar, Nucleus accumbens bölgesindeki sinapsları elektrokimyasal fişek gibi harekete geçirmekte. Ayrıca ekstrovert (dışa dönük) tipler kendilerini ödüllendirmeyi daha çok seviyorlar. Bu konuda yapılan diğer araştırmalarla alışveriş sırasında cingulum anterior bölgesi, dahili bir kontrol merkezi gibi hareket ederek, aklımızın belli başlı davranışa karşı iyi nedenler gösterdiği zaman tepkisel davranışları baskılar. Fakat, ikramiye levhası, daha yüksek fiyatla satılan ürünün üzerinde yanıp söndüğünde, tüketicinin mantığı devre dışı kalmakta. Tüketici davranışlarıyla ilgili deneyler arttıkça, pazarlamacıların da şansı artacak. Tabii nöropazarlama araştırmaları sadece reklam endüstrisinin işine yaramayacak. Tüketiciler nörolojik taktikler hakkında ne kadar çok şey öğrenirlerse, kendilerini baştan çıkaran reklamlardan o kadar iyi koruyabilecekler. 


14 Mayıs 2009 Perşembe

MAHALLE BASKISI-ALEV ALATLI


Evet, bir zamanlar, yarım asır kadar önce bir zamanlar, eteği açılan yeni yetme kızları "adam gibi otur, başımızı derde sokma!" diye uyaran abiler vardı. 

Yaşlı teyzelerin, "oğlum, bana bir ekmek alıver" diyerekten bakkala gönderiverdikleri, yaşlı amcalar yanlarından geçip giderlerken sigaralarını saklayan, yabancı konuklara gidecekleri adrese kadar refakat etmeyi görev sayan abiler. 

Hırsızların peşinden seyirten, komşularına sahip çıkan abiler. Kolluk kuvvetlerinin "polis amca", izne çıkan erlerin "asker abi" oldukları zamanlar. Okula yayan yürünen zamanlar. Hocaların vurdukları yerde güllerin bittikleri zamanlar. Bayram hediyesinin mendil olduğu, oyuncaksız zamanlar. "Deli saraylı" Fitnat Hanım'ın son deliliğinin, imamın oğlunun haylazlığının dile düştüğü zamanlar. Kapı komşu Rum, Yahudi ya da Ermeni ailesiyle keyifsiz olmayan bir tecessüsle ilişki kurulduğu zamanlar. Kapı komşu subay ailesinin tayininin çıkmasının sohbet malzemesi olduğu zamanlar. Hanımlardan "hanım," beylerden "beyefendi" gibi davranmalarının istendiği zamanlar. "Hanım"sız, "bey"siz, "hanımefendi"siz, "abi"siz, "amca"sız, "yenge"siz, "efendim"siz konuşulmadığı zamanlar. "Arz ederim"in, "estağfurullah"sız bırakılmadığı zamanlar. Büyükler konuşurlarken çocukların susmaları beklenen zamanlar. "Arsız" çocukların kulaklarının çekilmesinde sakınca görülmeyen zamanlar. Tek çocukta kalmanın yanlış olduğuna inanılan zamanlar. Çocuksuzluğun acıma uyandırdığı zamanlar Büyüklerin çocuklarınkinden ayrı bir yaşamları olduğunun teslim edildiği zamanlar. Çocukların her yerde görülmedikleri zamanlar. 

Terk ettiğimiz o güzel hasletler 

Küfrün yüz kızarttığı zamanlar. Latifeye latif gerektiğinin düşünüldüğü, küfrün mizahtan sayılmadığı zamanlar. El yazısının inciliğinin, doğru noktalamanın prim yaptığı zamanlar. Öğretmenlerin ellerinin öpüldüğü zamanlar. Her onbeşlikten üçünün "şiir" yazdığı; Yahya Kemal'in, Nazım Hikmet'in dizelerinin ezbere bilindiği zamanlar. Tek radyonun uzun dalga "Ankara" radyosu, "tek" gazetenin "Cumhuriyet" olduğu zamanlar. Yurtdışını hariciyecilerden başka kimsenin görmediği zamanlar. Yabancı dil bilenin parmakla gösterildiği zamanlar. Kambiyo, kur, enflasyon gibi kelimelerin evlerden uzak durdukları zamanlar. 

Erkeğin evin mutlak reisi olduğu zamanlar. Aile içi kavgaların, karakola taşınmadığı zamanlar. Babanın ailesini tek başına geçindirmesinin beklendiği zamanlar. Askerlik, şoförlük, polislik, profesyonel sporculuk gibi mesleklerin erkeklere özgü oldukları zamanlar. Annenin tüm mesaisini ailesine adamasının beklendiği zamanlar. Ev işlerinin sadece kadınların sorumluluğunda olduğu zamanlar. Kadınların kocalarından "beyim" diye bahsettikleri zamanlar. Sokak giysilerinin evde, ev giysilerinin sokakta giyilmediği zamanlar. Erkeklerde uzun saçın kuşku uyandırdığı, eşcinsellerden hazedilmediği zamanlar. Erkeklerin öğle yemeklerini evlerinde yedikleri zamanlar. Yemeklerin ailecek yendiği zamanlar. Çayın yanında ev kurabiyesi değilse, kenarları tırıklı pötibör bisküvisinin çıkarıldığı zamanlar. Şarap ve rakı şişelerinin mahalle bakkalının raflarında toz bağladığı, evde bulunması muhtemel tek alkollü içkinin "bayram likörü" olduğu zamanlar. 

Bir yastıkta kocamanın kural olduğu, boşanmanın kuşku uyandırdığı zamanlar. Nikâh memurlarının "..hastalıkta, sağlıkta..." şeklindeki kilise nikâhı formülüne öykünmedikleri zamanlar. Evlilik dışı birlikteliklerin "günah" sayıldığı zamanlar. Evlilik dışı "birliktelik" yaşayanların toplumdışı edildikleri zamanlar. Evlilik dışı çocukların kabul görmedikleri zamanlar. Beyaz gelinliğin bakirelere özgü olduğu zamanlar. Evlenme cüzdanı göstermeksizin otellerde aynı odanın paylaşılamadığı zamanlar. "Sevgili" kelimesinin aziz tutulduğu zamanlar. Metres hayatı yaşamanın aşağılık sayıldığı zamanlar. Anne-babaların çocuklarının "arkadaşları" değil, "ebeveynleri" oldukları zamanlar. Genç kızların geceleri sokakta bir başına gezmedikleri zamanlar. Kızların "sevgili"lerinin varlığının duyulmazdan geldiği zamanlar. 

Hamileliğin mahremiyetten sayıldığı zamanlar. Herkesin önünde emzirmenin yakışıksız olduğu zamanlar. Kamuya ait alanlarda ve medyada çıplaklığın ayıp sayıldığı zamanlar. Saçların, beyazları kapatmak için sadece kendi rengine boyandığı zamanlar. Giysilerin yazısız, markaların giysilerin içinde saklı olduğu zamanlar. İç çamaşırlarının gözlerden uzakta kurutulduğu zamanlar. Kadın pedlerinin, prezervatiflerin açıkta satılmadığı zamanlar. Kadınların ortalık yerde göbek atmadıkları zamanlar. Kadınların sevdikleri şarkıcıları oturdukları yerden dinledikleri zamanlar. Sahneye fırlamanın, şarkıcıyı öpmeye kalkışmanın düşünülemez olduğu zamanlar. "Hayat kadınları"nın saçlarının oksijen sarısından tanındığı, örtülü türlerine rastlanmadığı zamanlar. Büyüklere ve yabancılara "siz" diye hitap edildiği zamanlar. Sunucuların birbirlerini ilk isimleriyle çağırmadıkları, işyerlerinde "hanım, bey ya da efendim" sözcüklerinin yasaklanmadığı zamanlar. Pazarcı teyzelerin el örgüsü yeleklerinin altından üzerinde "I'm a sex machine" gibisinden bildiriler yazılı tişörtlerin sırıtmadığı zamanlar. Politikacıların saç ektirmedikleri, miyop gözlerini çizdirmedikleri, imaj-yapımcısı türünden mesleklerin olmadıkları zamanlar. "Üzüm üzüme bakarak kararır", "kızını dövmeyen dizini döver", "işten artmaz dişten artar" türünden atasözleriyle eğitildiğimiz zamanlar. "Haram, helâl ver Allah'ım, çoluk çocuk yer Allah'ım"ın yakarışının "tövbe, estağfirullah"la püskürtüldüğü zamanlar. Sokakta yemek yemenin günah sayıldığı zamanlar. Komşulardan nezaket beklendiği, "ev alma komşu al" düsturunun şiar olduğu zamanlar. "Ekonomik suç" kavramının bilinmediği, istifçiliğin, tefeciliğin, kazıkçılığın yüz kızarttığı zamanlar. Eve sarı zarf getiren postacıdan utanıldığı zamanlar... 

1950'lerden itibaren terk etmeye koyulduğumuz yaşam biçimimizden şöyle bir toplarladığım enstantaneler bunlar; kentleşme hızıyla doğru orantılı olarak geride bıraktığımız yaşam biçimimizden. Aklıma düşmeyen kim bilir daha neler, neler vardır. Evet, doğru, toplam nüfusunun sadece % 21,3'ünün kentlerde yaşadığı 1950'lerde bireyler birbirlerine göre mesafe alır, mahalle abileri-aile büyükleri-öğretmen üçgeninin sözünden çıkmak yürek isterdi. Buna, başörtülü ya da başörtüsüz, giyim şekli dahil. Etek boylarının, yaka oyuklarının, kumaşların, pantolonların, hatta renklerin kabul edilebilirliklerinin bu sacayağı tarafından "kararlaştırıldığını" biliyorum. 

Mahalle baskısı saçmalığı 

Ne ki, kent nüfusunun % 29,7'ye yükseldiği '60'lara gelindiğinde, abilerin; % 38,4'i bulduğu '70'lerde öğretmenlerin; '80'lerden itibaren de aile büyüklerinin otoriteleri, kendilerinden daha büyük bir otoritenin, "küresel yaşam biçimi"nin karşısında duraksayıp, sendelemelerine tanık olduk. Küresel yaşam biçimi, önce mahalleyi dağıttı. Rahmetli Menderes'le tatbikata konulan çağdaş şehircilik anlayışı, başta Fatih ilçesinde olmak üzere, İstanbul'un mahalle iklimini yok etti. Bunu diğer kentlerimizdeki istimlaklar izledi. "Plaza"ların, "tower"ların, "MyCity"lerin, "Arkeon"ların, "Pelican Hill"lerin "mahalle" yerine geçtiği toplaşmalarda, esas olan mahalle kültürü değil, yüksek duvarlarla korunan ayrıcalıklı yaşam biçimleridir. Bu bağlamda, Fatih ilçesindeki filânca marketin içki reyonunu Ramazan günü örtü altında saklamış olması, ilçede mahalle baskısını etkin kılan "homojen" yapılanmanın varlığına değil, satıcının nezaketine değilse, ticari kaygılarına işaret eder. Geçen gün oruçlu Başbakan'dan içki ruhsatı almak için yardım isteyen dükkân sahibinin sergilediği umursamazlık, dilerseniz medeni cesaret, keza. 

"Mahalle baskısı" olması için, "mahalle"nin olması gerekir. Nitekim, şehirleşme oranın 1990'da % 59,2'yi, 2000'de % 64,7'yi, 2005'te % 67,3'ü bulurken, küresel baskı daha da güçlendi, mahalle abilerinin yerini pop yıldızları, öğretmenlerin yerini sütun yazarları, aile büyüklerinin yerini başarılı işadamları aldı. Televizyonu, sineması, interneti, you-tube'u, i-podu, sporu, müziği, magazini, estetiği, yemeği ile takviyeli gelen küresel baskı, kentlerde, dar alanlarda, dipdibe yaşayan insanlar arasında daha hızlı ve kolay yayılırdı. Öyle, oldu. Neticeyi kelam, mahalle baskısı deveyse, çağdaş Batı'nın yaşam biçiminin baskısı, gerek nitelik, gerekse nicelik açısından fildir. Birleşmiş Milletler'in kentleşme tahminleri (2015'te % 71,9; 2030'da % 77,7) doğru çıkarsa, "çağdaş seçkinler"imiz nezdinde daha şimdiden "tek ölçü" olmak yolundaki estetik kıstaslar, beğeniler ve davranış biçimlerinin, kendilerini "evlerinde" hissedecekleri düzeylere varacak şekilde yayılması beklenmelidir. Sabretme sırası, onlardadır. 

Alev Alatlı


12 Mayıs 2009 Salı

KIZIMIN OKUMA BAYRAMI HEYECANI...







Sevgili kızım Feyza'nın okuma bayramı görüntülerini ve heyecanını sizlerle paylaşmak istedim.Çocuklarımız öyle güzel bir program hazırlamışlardı ki,hepsini ayakta alkışladık.Feyza'cığım sunucu olmanın heyecanını yaşadı ve tabii bana da yaşattı.Çok başarılıydı,kızımla gurur duydum.Esentepe Koleji öğretmenlerine ve sınıf öğretmenimiz Şükran Değer'e verdikleri emekten dolayı teşekkür ediyorum.

10 Mayıs 2009 Pazar

ANNELER GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN


Tüm annelerin Anneler Gününü kutluyor,hergünün anneler günü gibi olmasını diliyorum.

Bugün alışageldiğimiz “anneler günü” anlamında olmasa da anneler için yapılan kutlamalar Sümerlere dek dayandırılabilir. Matriyarkal (anaerkil) düzenin hüküm sürdüğü tarihin ilkçağlarından bu yana İştar, Kybele, Rhea ve daha bir çok yerel ve dönemsel isimlerle analık, doğurganlık niteliğiyle ön plana çıkmış ve doğanın uyandığı, yeniden doğduğu bahar mevsimi ile özdeşleşmiştir. Patriyarkal düzenin yerleşmeye başlaması zaman zaman kutlamaların içeriğinin ve şeklinin değişmesine ve hatta bazı dönemlerde gizli olarak yapılmasına sebep olmuşsa da kesintiye uğratamamış; her bahar coşkulu kutlamalar ve sunularla bir gelenek halini alarak binlerce yıl kesintisiz olarak sürmüştür.

Daha yakın tarihlere uzanacak olursak, günümüzden birkaç yüzyıl önce 1600′lü yıllarda İngilizler arasında “mothering sunday” adı ile, lent döneminin 4. Pazar günü kutlamalar yapılmaya başlandı. İçinde bulundukları dönemde zor koşullar altında yaşayan ve çoğu zaman çalıştıkları yerlerde barınan İngilizler bu özel günde izinli sayılırlar ve tüm günlerini evlerinde anneleri ile geçirirlerdi. Hatta biraz da hristiyan aleminin yortu geleneğinin etkisiyle olsa gerek “mothering cake” adını verdikleri bir tür pasta götürme adeti yerleşmişti.

Hristiyanlığın Avrupa’da yaygınlaşmasından sonra bu kutlama, onlara hayat veren ve kötülüklerden koruyan ruhani bir güç sayılan “Anneler Kilisesi” ni onurlandırmak amacıyla değişti. Zamanla kilise festivali Anneler pazarı kutlamaları ile birleşerek, beraber kutlanmaya başlandı.

Anneler günüyle ilgili ilk resmi kutlama önerisi, Amerika’da 1872 yılında Julia Ward Howe tarafından barışa adanan bir gün olarak tasarlandı. İlk defa Boston’da bir yürüyüş düzenlenerek kutlandı.1907 yılında Philadelphia’da Ana Jarvis, annesinin ölüm yıldönümü olan Mayıs ayının ikinci pazarının Anneler Günü olarak kutlanması için bir kampanya başlattı. Bir sene sonra Philadelphia’da kutlanan Anneler Günü Ana Jarvis’in izleyenleri tarafından bakanlara, işadamlarına ve politikacılara ulaştırılarak ulusal olarak kutlanmaya başlandı.

1911 yılına gelindiğinde hemen hemen her ülkede kutlanmaya başlanmıştı. 1914 yılında ABD başkanı Wilson tarafından resmi bir açıklamayla Mayıs ayının ikinci pazarı Anneler Günü olarak duyuruldu.

Böylece Mezopotamya ve Anadolu uygarlıklarının binlerce yıl önce başlattığı gelenek 20. yüzyılın başından itibaren dünya çapında kabul görmüş oldu

6 Mayıs 2009 Çarşamba

LABRADORİT VE FAYDALARI


Faydalarından birkaçı: 
-Zihnimizde bizi sınırlayan şeyleri aşmaya ve yeni keşifler yapmaya yardım eder.
-Sindirim sistemini destekler, özellikle mideyle ilgili düzensizlikleri giderir.
-Rahatlamamıza ve uyumamıza yardım eder.
-Hayret verici yetenekler geliştirir, görülen rüyaları hatırlamaya yardım eder.
-Metabolizmayı / Hücre emilimini dengeler. Hücrelerin gerekli besinleri dengeli bir şekilde ayrıştırmasını ve vücuda aktarmasını sağlar.Böylece ideal kiloya kavuşulmasına yardım eder.
-Bağışıklık sistemini yeniden oluşturur ve güçlendirir.

LEPİDOLİT VE FAYDALARI


Faydalarından birkaçı: 
-Özsevgi ve özgüven geliştirir.
-Rahatlatıcı ve stres gidericidir. İç huzuru oluşturur.
-Kas spazmlarını ve ağrılarını hafifletir.
-Bedeni dinlendirir.
-Deride kırışıklık oluşturan kas çekilmelerini düzeltir, kırışıklıkları azaltır, kasları sıkılaştırır.
-Uykusuzluğa iyi gelir.
-Karabasan görmeyi engeller.
-Endişe ve kuruntuyu giderir, dinginlik ve mutluluk verir.

MORGANİT VE FAYDALARI


Faydalarından birkaçı: 
-Merhamet, empati (başkalarının duygularını anlama), oto-kontrol sağlar. 
-Duyguları dengeler, ayrılık acılarını hafifletir.
-Amfizem (doku ve organlar arasında hava kalması) için iyileştirici olarak kullanılmıştır.
-Astım için yararlıdır.
-Hücreleri onarıp yenileyerek bedeni gençleştirir. 
-Bünyesinde bulunan Lityum gergin olunan günlerde yardımcıdır, kalbi korur.

-Değişken zamanlarda, sorunların çözümüne yardım eder..

PİRİT TAŞI VE FAYDALARI


Faydalarından birkaçı: 
-Hafıza gücünü artırır.
-Anksiyete (huzursuzluk, korku, endişe...) için rahatlatıcıdır.
-Beden sıvıları üzerinde olumlu etkileri vardır.
-Beden organları ile salgı bezleri (ve salgıladığı hormonlar) arasında uyum sağlar.
-Blokajları (tıkanıklıları) açar.
-Belkemiğini (omurgaları ve omuriliği) korur.
-Allah vergisi yetenekleri bize tanıtmak için ayna görevi yapar.
-Özsaygı geliştirir.

TANZANİT VE FAYDALARI


Faydalarından birkaçı: 
-Geleceği görme gücünü, önsezi yeteneğini, ruhsal bağlılığı artırır.
-Ruhsal korunma sağlar.
-Fiziksel ve zihinsel görme gücünü destekler.
-İşitme duyusunu güçlendirir.
-Depresyonun sıkıntılarını hafifletir.
-Aynı zamanda Zoisit taşının tüm yararlı enerjisini de içinde barındırır.

SAFİR VE FAYDALARI


Faydalarından birkaçı: 
-Kişisel hırslardan uzaklaştırır.
-İnancı kuvvetlendirir. 
-Aldatılmalardan, sahtekarlıklardan, düşmanca davranışlardan, nazardan korur.
-Çıban tedavisinde kullanılmıştır.
-Sinir sistemini düzenler, sinirleri sakinleştirir.
-Konsantrasyonu artırır. Düzenli düşünce oluşturur.
-Aşkta sadakati sağlar, yanlış davranışları engeller.
-Geleneksel tıbbi görüşe göre kişi sağlığını yeniler.
-Gerçek bütünleşmenin, samimi arkadaşlıkların, sadakatin, güvenilirliğin, kalıcı aşkın, özlemin, içten yapılmış nişanlanma ve evlenme tekliflerinin sembolüdür.

HEMİMORFİT VE FAYDALARI


Faydalarından birkaçı: 
-Duyguları ve ruh halini yükseltir, keyiflendirir.
-Özgüveni güçlendirir.
-Eril ve dişil enerjiyi ve kalp ısısını dengeler.
-Ruhsal gelişme ve genişleme amacıyla kullanılmaktadır.
-Fiziksel sağlık için kullanılmaktadır.
-Melekût âlemiyle iletişim kurmaya yardım eder.
-Çakraların temizlenmesi ve dengelenmesinde diğer tüm kristallerin toplamından daha fazla yararlı olarak kabul edilmektedir.
-İletişim yeteneğini güçlendirir, kendini ifade etmeye yardım eder. 

YILDIZ(KUM) TAŞI VE FAYDALARI


Faydalarından birkaçı: 
-Yarattığı tatlı coşku ile yenilikleri deneme yürekliliği sağlar.
-Mutluluk, huzur, dinginlik sağlar.
-Özgüven (Kendine güven) ve özsaygı (Kendini sevme) geliştirir.
-Duygusal denge sağlar, heyecanları, alınganlıkları, aşırı duygulanmaları dengeler.
-Erkeksi enerji ve güç verir.
-Kararlılık oluşturur.
-Manevi yükselişe vesile olur.

ZOİSİT VE FAYDALARI


Faydalarından birkaçı: 
-Ağır hastalık veya bunalımların (travmaların) ortadan kaldırılmasına yardım eder. 
-Kalbi destekler. 
-Kadınların doğurganlığını harekete geçirir, erkeğin cinsel gücünü artırır. 
-Adrenalin sistemi (böbrek üstü bezlerini) güçlendirir.
-Çakraları yeniden düzenler.

SUGULİT VE FAYDALARI


Faydalarından birkaçı: 
-Sugulit taşımak, korku ve endişeleri ortadan kaldırır, özgüven ve cesaret verir.
-Zihinsel huzuru artırır.
-Bedenin herhangi bir yerindeki fiziksel rahatsızlığın kötü enerjisini çekip yok etmek için, Sugulitle bu bölgeye masaj yapılmalıdır.
-Dışmerkezli olmak için de kullanılmaktadır.
-Çocukların öğrenme sorunlarını ortadan kaldırmak, daha kolay öğrenmelerini sağlamak için Sugulit taşı çocukların odalarında bulundurulmalıdır.
-Zihni temizleyip İş hayatında başarılı olmaya yardımcı olur.
-İç çatışmaların çözümüne ve grup çalışmasında uyum sağlamaya yardım eder.
-Allah'ın nimet olarak verdiği akıl ile beden arasında iletişim ve uyum sağlamaya yardım eder.

ZİRKON VE FAYDALARI


Faydalarından birkaçı: 
-Aşırı duygulanmaları, heyecanları, alınganlıkları, kırılganlıkları ortadan kaldırır, duygusal denge sağlar. 
-Ruhsal olarak huzur ve sakinlik verir.
-Zihni kuvvetlendirir. 
-Uyumayı kolaylaştırır. 
-Bağımsızlığı, bağımsız davranmayı teşvik eder.
-Aklımızı ve hikmetli oluşumuzu destekler.
-Kemikleri güçlendirir.

-Karabasanı engeller.

ZEBERCET VE FAYDALARI


Faydalarından birkaçı: 
-Tüm bedenin sağlıklı kalmasına, insanlarla ilişkilerin dostane ve uyumlu olmasına yardım eder, ilişkiler sırasında stresi, hasedi, öfkeyi azaltır.
-Yaşlanmayı yavaşlatır.
-Bilgileri kolaylıkla kavramaya yardım eder.
-Sinirliliğe ve sinir bozukluğuna karşı koruyucudur.
-Ruhsal korku ve kuruntuyu azaltır.
-Neşe ve sevinç hissi verir. 
-Doğum sürecini kolaylaştırır.

YAKUT VE FAYDALARI


Faydalarından birkaçı: 
-Bağışıklık sistemini destekler.
-Kan dolaşım sisteminin düzenli çalışmasını sağlar.
-Zorluklarla mücadele gücü verir, bedeni dinçleştirir.
-Kişiyi içsel veya toplumsal sınırlamalardan kurtarır, özgür düşünmesine yardımcı olur.
-Yalnızca kendimizi değil, başkalarının iyiliğini de düşünmemizi sağlar.
-Negatif enerjiyi bedenimizden attığı gibi, dışardan gelecek olumsuz enerjiye karşı da kalkandır.
-Korkulu durumlar karşısında cesaret verir.
-Enfeksiyon hastalıklarına karşı bedene direnç verir.

ZÜMRÜT VE FAYDALARI


Faydalarından birkaçı: 
-Güven, huzur, sükun, ahenk, uyum sağlar.
-Karşılıklı sevgiyi besler. 
-Evlilikte sadakati artırır.
-Kalp hastalıklarının tedavisinde yardımcı olur. Kan dolaşımını düzenler. 
-Böbrek hastalıklarının tedavisinde yardımcı olur.
-Kanı temizler.
-Bağışıklık sistemini güçlendirir.

OBSİDYEN VE FAYDALARI


Faydalarından birkaçı: 
-Aşırı duyarlılığı ve heyecan duygusunu engeller, duygu ve düşünceler arasında uyum oluşturur. 
-Erkeksi enerji ve espri gücü verir.
-Zihni bulanıklıktan kurtarır, mantıklı düşünme gücü, problemleri çözme yeteneği ve kararlılık sağlar.
-Sindirim sistemini düzenler, bağırsak rahatsızlıklarını giderir.

KALSİT VE FAYDALARI


Faydalarından birkaçı: 
-Oda, beden, ofis gibi bulundurulan ortamdaki negatif (olumsuz, zararlı, durgun, durağan) enerjiyi temizler, pozitif (olumlu, yararlı, harekete geçiren) enerjiyi yükseltir. Böylelikle maddi ve ruhsal bedeni olumsuz yüklerinden arındırır, hastalıkların iyileşmesini ve çocukların (özellikle bebeklerin) büyüyüp gelişmesini hızlandırır. 
-Yönlere göre fiziksel denge sağlar. 
-Kişinin kendisine güvenmesini, inanmasını sağlar. 
-Hafıza gücünü artırır. 
-Metabolizmayı harekete geçirir. 
-Bağışıklık sistemini destekler. Kalp ritmini düzenler ve istikrarlı hale getirir. 
-Enerji yükseltici (güçlendirici), temizleyici ve dengeleyici fonksiyona sahiptir. 

ÇEROİT VE FAYDALARI


Faydalarından birkaçı: 
-Duyma bozukluklarına karşı yararlıdır.
-Sinirleri düzenler, yatıştırır; sakinlik verir.
-Uykusuzluğa ve kabuslara karşı faydalıdır, dinlendirici uyku sağlar, bunun için yatarken yastığın altına konulması daha olumlu sonuç verir. 
-Yaşanılan ana odaklanmayı sağlar.
-Hayata veya işe yeniden başlamak için cesaret verir. 
-Bağışıklık sistemini güçlendirir.
-Ruh (can) taşıdır, derin ve geniş kapsamlı bir fiziksel ve duygusal bakımdan iyileştirici enerjiye sahiptir.
-Değişim ve dönüşüme yardım eder.
-Öngörüyü (sezgi gücünü) harekete geçirir.

ALEKSANDRİT VE FAYDALARI


Faydalarından birkaçı: 
-Aleksandrit, ışık tayfındaki çeşitli parçaları (ültraviyole, kozmik ışınlar) filtre edebilme özelliğiyle tehlikeli ışınlardan koruma görevini üstlenir. 
-Merkezi sinir sistemi rahatsızlıklarını giderir.
-Lenf bezi (akkan düğümü) hastalıklarının ve şişliklerinin tedavisine yardım eder.
-Dalak ve pankreas problemlerinin tedavisine yardım eder.
-Özsaygı geliştirir.
-Yetenekleri geliştirir.

DİOPTAZ VE FAYDALARI


Faydalarından birkaçı: 
-Kalpte sevgi uyandırmak, şefkat ve merhamet oluşturmak, duygusal yaraları iyileştirmek için keskin etkili bir taştır.
-Dioptazın yapısındaki hoş yeşil ışınlarla düzeyi yüksek bir kalp taşıdır.
-Dioptaz, duygusal kalbi destekler, fiziksel kalbi takviye eder, ruhsal kalbi uyandırır ve uyanık tutar.
-Dioptazın, manevi gözü açtığı ve yüksek amaçlara yönlendirdiği kabul edilmektedir.
-Kalp ve kan dolaşım sistemini destekler ve fonksiyonel gücünü artırır.
-Merkezi Sinir Sistemini destekler ve fonksiyonel gücünü artırır.

AZURİT VE FAYDALARI


Faydalarından birkaçı: 
-Spazmı giderir.
-Göz, yanak veya diğer organlardaki tiki giderir. 
-Arterit (mafsal iltihabı) ve eklem hastalıklarını ve ağrılarını ortadan kaldırmaya yardım eder. 
-Fiziksel ve psikolojik nedenlerle beden yüzeyinde oluşan ben, siğil, beze gibi blokları eritir.
-Yaşlılığa bağlı rahatsızlıkları engeller.
-Sinüzit için şifadır.
-Deri / cilt problemlerini ortadan kaldırır, hastalıklarını tedavi eder.
-Bedensel ve ruhsal denge sağlar. 
-Bedeni ve ruhu uyararak canlılık / zindelik verir, bedeni güçlendirir.
-Yüksek ateşi düşürücü etkisi vardır.

ANJELİT VE FAYDALARI


Faydalarından birkaçı: 
-Güzel konuşma konusunda yardımcıdır.
-Geçmiş etkili psikolojik acıları hafifletir, neşe verir.
-Telepatik iletişim yeteneğini artırır.
-Eskiden beri Boğaz / Gırtlak enfeksiyonlarını iyileştirmek için kullanılmıştır.
-Troid dengesi sağlar.
-Dokuları, kasları ve kan damarlarını onarır.
-Beden ağırlığını kontrol etmekte yararlıdır.

FLORİT VE FAYDALARI


Faydalarından birkaçı: 
-ARTERİT (Mafsal iltihaplanması) için devadır.
-Eski uygarlıklardan bu yana kanser tedavisinde kullanılmıştır. 
-Zihin yorgunluğunu giderir.
-Genel sağlığı destekler. 
-Aurayı temizler.
-Kaosu düzenler, düzene dönüştürür.

ARAGONİT VE FAYDALARI


Faydalarından birkaçı: 
-Disiplin eksikliğini giderir, kişinin kendisini denetlemesine yardım eder.
-Kişisel gelişme ve durgunluğun / durağanlığın aşılması için yararlıdır.
-Ağrıları ve soğuk algınlığını giderir.
-Birdenbire ortaya çıkan sinirlilik (öfke) karşısında sükunet verir. 
-Kalsiyumu emilimini düzenler, dengeler, fazlalığı dışarı atar, azalmışsa yeniden tamamlar.
-İletişim yeteneğini artırır.


ÇİSTOLİT VE FAYDALARI


Faydalarından birkaçı: 
-Bilinçli davranmak, olumsuz enerjiyi veya duyguları dağıtmak için yararlıdır.
-Hem ölümü, hem de yeniden doğuşu işaret eder.
Ölümsüzlüğü anlamaya ve bunun farkında olmaya yardım eder. Sonsuzluğa geçiş köprüsü olarak kullanılır.
-Emziren annelerin sütünün artmasına yardım eder. 
-Hasarlı DNA kromozomlarını onarmaya yardım eder.
-Psikolojik yönden mükemmel topraklama sağlar. -Aşırı duygulanmaları önler.

HOVLİT TAŞI VE FAYDALARI


Faydalarından birkaçı: 
-Balgamı ve soğuk algınlığını iyileştirir.
-Kanı temizler.
-Endişeyi, kuruntuyu, huzursuzluğu, stresi yok eder.

-Huzur ve sakinlik verir.
-Yenilenlerin sindirimini kolaylaştırır. 
-Aksilikler nedeniyle oluşan sinirliliği ortadan kaldırır.
-Ağrı ve acıyı ortadan kaldırır.
-Bacak kramplarını giderir.

GÜNEŞ TAŞI VE FAYDALARI


Faydalarından birkaçı: 
-Bedenin canlılığını, dayanıklılığını artırır, dirilik verir.
-Cesareti artırır.
-Bedene Güneşin görünümünü ve gücünü verir.
-Kişinin kendi üzerindeki disiplinini artırır.
-Yorgunluk ve bitkinliği ortadan kaldırır.
-Hayat gücünü, hayata bağlanmayı destekler.
-Bedeni temizler ve güçlü bir enerjiye kavuşturur.
-Depresyonu ortadan kaldırmakta etkilidir.

KRİZOKOL VE FAYDALARI


Faydalarından birkaçı: 
-Yemek borusu bölgesini düzenler.
-Sancılanan bölgeye sürülürse, kas kramplarını ve buna bağlı ağrıları hafifletir.
-Geçmişte başımızdan geçen yıkıcı etkili olayların üzerimizdeki psikolojik travmasını ortadan kaldırır.
-Bedeni, kalbi ve ruhu kötülüklerden ve olumsuz duygu ve düşüncelerden arındırır.
-Kişiyi üçüncü bir göz sahibi yapıp başkalarının göremediği gerçekleri görmesini sağlar.
 -Kişiye özgü yetenekler verir, buluşlar yapmasına yardım eder.

APATİT VE FAYDALARI


Faydalarından birkaçı: 
-Özgüven duygusu oluşturur.
-Mevcut duygu ve düşüncelerden kurtularak, içe dönüp evrenle bağlantı kurma ve doğru düşünceye ulaşmayı sağlar.
-Adaleleri (kasları) güçlendirir.
-Yüksek tansiyonu düzenler, normal seviyeye düşürür.
-Çalışma şevkini artırarak, isteklerimize ulaşmamızı sağlar.
-Koordinasyon becerisini artırır.

AMETRİN VE FAYDALARI


Faydalarından birkaçı: 
-Duygusal, fiziksel, zihinsel tıkanıklıkları ve olumsuzlukları ortadan kaldırır. 
-Duyularla ruhsallık arasında bütünleşme ve uyum oluşturur. 
-Fiziksel ve psikolojik tüm sağlık problemlerine karşı şifa verici özellikler taşır. 
-DNA hasarlarının onarılmasında yararlıdır. 
-Menopoz ve ergenlik çağı nedeniyle oluşan fiziksel ve psikolojik olumsuz etkileri ortadan kaldırır, yeni duruma problemsiz geçiş sağlar. 
-Kanserden korunmak için yararlıdır.

ELMAS VE FAYDALARI


Faydalarından birkaçı: 
-Aşkta, macerada ve finanssal girişimlerde şans ve başarı getirdiğine inanılır.
-Aklı korur.
-Cesaret verir.
-Bedeni güçlendirir.
-Algılama ve karşısındakinin kötü niyetini anlama yeteneği verir. 
-Korkutucu rüyalar görmeyi engeller.

AVENTURİN VE FAYDALARI


Faydalarından birkaçı: 
-Kalbin yakınına yerleştirildiğinde, kalbi diğer insanların olumsuzluklarından koruyacak bir enerji yayar.
-Psikolojik hastalıklara iyi gelir.
-Sanat, edebiyat ve iş hayatında yaratıcılığı artırır.
-Enerjisiyle motive eder (motivasyon)
-Liderlik yeteneği verir veya bu yeteneği güçlendirir. 
-Bedendeki eril ve dişil enerjiyi dengeler.
-Uykusuzluk çeken, uykusu zor gelen kimselerin uyumasını kolaylaştırır. Zira sakinleştirici, dinginlik verici özelliğe sahiptir.
-Endişe, korku, kuruntu ve huzursuzluğu ortadan kaldırır.
-Kolesterolü dengeler.
-Sinüzit için yararlıdır.
-Bağışıklık sistemini güçlendirir.

JASPER(ÇAKMAKTAŞI) FAYDALARI


Faydalarından birkaçı: 
-Endokrin (hormonal) sistem için yararlıdır. Hormonları dengeler.
-Mesane hastalıklarının iyileştirilmesinde destek sağlar. Bunların sağlıklı kalmasına yardımcı olur.
-Kişinin kendisini sağlıklı ve güçlü hissetmesini sağlar ve fiziksel direncini artırır.
-Güç ve cesaret taşıdır. Kişisel bağımsızlık için gereken cesareti ve yürekliliği sağlar.
-Entelektüel tavır ve konuşma (ifade) yeteneği verir.


İNCİNİN FAYDALARI


Faydalarından birkaçı: 
-Zorluklara karşı korunma ve dayanma kuvveti, özgüven ve değerli olma duygusu verir.
-İnsanların onu sevmesine yardımcı olur. 
-Sanata yönelik zekâyı ve sezgi gücünü harekete geçirir.
-Cilt / Deri hastalıklarını tedavi eder.
-Anne sütünü artırır.

KANTAŞININ FAYDALARI


Kantaşının faydalarından bazıları:

-Kişinin sıkıntılarını sabırla atlatmasını sağlar. Hiç bitmeyeceği düşünülen sıkıntılı dönemlerde ve umutsuzluğa düşülen anlarda kişiye dayanma gücü verir. 
-Mücadele fırsatlarının fark edilmesini sağlar. İnsani zayıflık ve cesaretsizlik duygularından kurtarır. 
-Kendisini taşıyan kişinin kendisiyle ilgili duyduğu kuşkularını yok etmesine yardım eder.

-Engellenme duygusundan kurtarır.
-Kadınlarda adet ve doğum sancılarını azaltır.
-Para getiren bir taş olduğu söylenmektedir.