28 Eylül 2008 Pazar

BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN

Sevgili dostlar,bir Ramazanı daha geride bırakırken,Ondan ayrıldığımız için hepimiz biraz mahzunlaştık.Onu,elimizden geldiği kadar memnun etmeye çalıştık,ama bilmem ki memnun edebildik mi?İnşaallah memnun etmişizdir de,seneye bizi özler,dayanamaz gene gelir.Evet,yarın arefe,birgüne bayram.Evlerimizde,o tatlı bayram telaşı yaşanmaya başladı. Tüm hazırlıklarımızı yaparak bayramı bekliyoruz.Dileğim hepinizin,ailelerinizle,dostlarınızla ve tüm sevdiklerinizle nice bayramlar geçirmeniz.Hepinizin mübarek Ramazan Bayramı kutlu olsun...

23 Eylül 2008 Salı

HAYALİN GÜCÜ

-ZİHİNDE CANLANDIRARAK HEDEFE ODAKLANMAK
Beynimiz gerçek bir olayla, yoğun bir şekilde görme, işitme ve hissetme duyularını kullanarak kurduğumuz bir hayal arasındaki farkı ayırt edemez. Bu tekniği uygularken beynimizin bu özelliğinden faydalanacağız.
- TEKNİĞİN UYGULANMASI
Önce 1 yıl içersinde gerçekleştirmeyi çok istediğiniz bir hedefi düşünün.
Hedefinizi 3 ay, 6 ay ve 1 yıl olmak üzere üç bölüme ayırın ve her bölümü yazın.
Ayağa kalkın, gözlerinizi kapatın ve bulunduğunuz konumla hedefiniz arasında bir köprü oluşturun. Öne doğru bir adım atın ve durun. 3 ay sonra hedefinizin ne kadarını gerçekleştireceğinizi düşünün. O muhteşem manzarayı görün, insanların övgü dolu sözlerini iştin ve güzel hislerin alabildiğine tadına varın. Sonra bir adım atarak 6 ay sonraki konumuza gelin. Görün, işitin ve hissedin.
Daha sonra 1 yıl sonraki konumuza gelin. Görerek, işiterek ve hissederek olayı yaşayın.
1 yıl sonraki konumuzda iken geriye dönün ve kendi kendinize bütün bu yapılanlara değer miydi? Diye sorun.
Bir adım daha atarak aynı şeyi 6 ay için en sonunda 3 ay için yapın.
Eski yerinize dönün, tekrar karşıya bakın zihninizdeki zihinsel otoyolu iyice belirginleştirin ve gözlerinizi açın

22 Eylül 2008 Pazartesi

GENE SOBELENDİMM!

Sevgili arkadaşlar,başlıktaki gibi gene sobelenmişim.Sevgili arkadaşım Egeli beni sobelemiş.Tabii ki ben de hemen gereğini yapayım dedim.Egeli arkadaşıma burdan sevgilerimi yolluyorum.İşte sorular ve cevaplar...
-İsminiz?
Esra
-Nerelisiniz?
Osmaniye'liyim
-Yaşadığınız yer?
Konya'da yaşıyorum
-Mesleğiniz?
Öğretmenim
-Hobileriniz?
Okumak,bloğumla ilgilenmek,seyahat...
-Evli misiniz?
Evet evliyim
-Kaç çocuğunuz var?
2 tane,bir erkek bir kız
-En sevdiğiniz yemek?
Kurufasulye
-En sevdiğiniz tatlı?
Dondurma,tereyağlı fıstıklı baklava ve kadayıf
-Sevdiğiniz müzik türü?
Sevmenin ötesinde,türkülere aşığım
-Nerelere gitmek isterdiniz?
Seyahat etmeyi cidden çok seviyorum.Oyüzden belli bir yer değil her yer diyebilirim,çünkü yeni yerler ve yeni kültürler beni heyecanlandırıyor.
Evet soruları cevapladım,ama ben kimseyi sobelemeyeceğim.Çünkü bayram dolayısıyla herkesin işi olacaktır diye düşünüyorum,bir başka zamana inşaallah,sevgilerimle...

20 Eylül 2008 Cumartesi

ETLİ NOHUTLU BAMYA


Ramazanda yemek arama derdinden sizi kurtarmak için,kurufasulyenin arkasından bir de ailece severek yediğimiz,etli nohutlu bamya tarifi vereyim istedim.Gene memleket usulü tabii ki...
MALZEMELER:
-Yarım kg. bamya(küçük küçük olması gerekiyor)
-250 gr. kuşbaşı kuzu eti
-1 çay bardağı haşlanmış nohut
-2 adet orta boy domates
-1/2 çorba kaşığı domates salçası 1/2 çorba kaşığı biber salçası
-1 büyük baş sarmısak
-1 orta boy soğan
-Yeteri kadar ekşi(Ben nar ekşisi kullanıyorum)
-Zeytinyağı
YAPILIŞI:
Bir tencereye,biraz zeytinyağı koyarak soğanları küçük küçük doğrayıp,kavurmaya başlıyoruz.Başka bir yerde haşladığımız nohut ve kuşbaşı eti de üzerine ekleyerek kavurmaya devam ediyoruz.Üzerine ayıkladığımız bamyayı,salçayı,ayıklanmış ve iri iri doğranmış sarmısakları,küçük küçük doğranmış domatesleri ekliyoruz.Bir müddet bu şekilde kavrulduktan sonra,yemeğe sıcak su ekliyoruz.Damak tadımıza göre,nar ekşisini yada isteğe göre limon suyunu ekleyip,pişiriyoruz.Şimdiden afiyet olsun...

SUCUKLU KURU FASULYE

Sevgili dostlar;sizlerle en sevdiğim yemek olan"sucuklu kuru fasulye"nin tarifini paylaşmak istiyorum.Ramazan günü,ne yemek yapsam telaşı içinde olan arkadaşlara belki fikir verir...
MALZEMELER:
-2 su bardağı kurufasulye
-Yarım kangal sucuk
-1 adet orta boy soğan
-1 kaşık salça(Ben domates salçasını tercih ediyorum)
-Tuz
-Zeytinyağı
YAPILIŞI:
Kurufasulyeyi haşladıktan sonra,bir tencerede küçük küçük doğradığımız soğanı,pembeleştiriyoruz.Üzerine küp küp doğradığımız sucukları ekleyerek bir miktar kavuruyoruz.Domates salçası ve kurufasulyeyi ekleyerek bir müddette onlarla birlikte kavurduktan sonra,üzerine göz kararı ,sıcak su ve tuz ekleyerek pişiriyoruz.Ben genellikle yanında cacıkla servis yapıyorum,sizin damak zevkinize bağlı olarak tercih yapabilirsiniz.Afiyet olsun.

19 Eylül 2008 Cuma

ORUÇTA SAĞLIK VAR!

Ramazan geldiğinde; Cennetin kapıları açılır, Cehennemin kapıları kapanır ve şeytanlar zincirlenir. (el-Buhârî, 3277; Müslim, 1079.)

Orucun, ruh ve beden üzerinde olumlu etkileri ve vücut sağlığı bakımından faydalı sonuçları tıbben de kanıtlanmış bir gerçektir. Pek çok hikmetleri olan oruç emrinin bu yönüne de Peygamber Efendimiz dikkatimizi çekerek şöyle buyurmuştur: “Oruç tutunuz ki, sağlıklı olasınız.”

Peygamberimizin bu evrensel mesajının taşıdığı anlam, çağlara ışık tutmakta, dinimizin emirlerindeki sır ve hikmetler zaman geçtikçe daha iyi anlaşılmaktadır. Burada sözü, konunun uzmanı olan tıp doktorlarına bırakarak orucun sağlık yönünden faydalarını bir kere de uzmanlarından dinleyelim:

Sindirim sistemi dinleniyor

Sağlam insanlara orucun hiç bir zararı yoktur. Aksine, “Oruç tutunuz, sıhhat bulursunuz” hadis-i şerifinde işaret buyrulduğu gibi, vücuda faydası vardır. 8-16 saat sindirim sisteminin, karaciğerin dinlenip kendini toparlaması büyük bir faydadır.

Oruç normal sıhhatli olan insanlar için çok faydalı bir perhiz teşkil eder. Az yemek ve itidal ile yaşamak sonucu oruç tutanlar genellikle Ramazan'da bir kaç kilo zayıflarlar. Bu suretle 11 ay zarfında vücutta depo edilen zararlı yağlar erimiş olur. Bu ise çağımızda herkese tavsiye edilen en mühim sağlık kuralıdır. Çünkü şişmanlık şeker hastalığına pek yakındır. Ayrıca damar sertliği, kalb hastalığı, tansiyon yüksekliği ve buna bağlı pek çok hastalığa müsait bir zemin hazırlar. Demek oluyor ki oruç, bütün bu dertlerden insanı koruyucu bir etki yapar.

Bu gerçeği, sadece bizim bilim adamlarımız değil, konuyu inceleyen yabancı bilim adamları da dile getirmektedir: 1940 Nobel Tıp ödülünü kazanan ünlü bilim adamı, Dr. Alexis Carrel 'L'Hamme, Cet inconnu’ adlı eserinde, oruç sırasında organizmalarda depo edilmiş besin maddelerinin harcandığını, sonradan bunların yerine yenilerinin geldiğini, böylece bütün vücutta bir yenilenme olduğunu ve orucun sağlık bakımından çok yararlı olduğunu söyler.

16 Eylül 2008 Salı

ÇİN'DEKİ GİZEMLİ PİRAMİTLER





ÇİN’DE piramit var mıdır? Evet. Aslında dünyadaki en büyük piramit, 300 metre yüksekliğinde olduğu tahmin edilen Xian’daki “Beyaz Piramit” tir. Bu yükseklik, Mısır’da bulunan ve yaklaşık 157 metre olan Büyük Piramit’in iki katıdır. Beyaz Piramit, on altı piramitten oluşan bir kompleksin en büyük parçalarından biridir ve Çin’deki “yasak bir bölge”dedir. Bazıları, bu yasak bölgeye yakın bir askerî üs olduğundan şüphelenmektedir.
Fotoğraflardan da görebileceğimiz gibi, eğer bu piramitler tamamen topraktan yapılmadılarsa, toprakla kaplanmış gibi görünmekteler. Bu piramitlerden birinde, piramitlerin toprak kaplı taş yapılar olduğunu gösteren taş bir giriş vardır. Bazıları, Orta Amerika’daki piramitler gibi düz bir tepe yapısına sahiptir. 5000 yıllık oldukları tahmin edilmektedir, çünkü 5000 yıllık Çin metinlerinde onlara atıfta bulunulmaktadır.
Çin’deki Beyaz Piramit, 2. Dünya Savaşı sırasında Amerikalı pilot James Gaussman tarafından gözlenmiştir. Hindistan’dan Chungking’e malzeme taşıyan pilot bir uçuştan dönerken, motorlarından biri arızalanmış ve benzin depolarının donduğunu sanarak daha alçak bir irtifaya inmeye karar vermişti. Çok dikkatli olmak zorundaydı, çünkü tüm bölge dağlık ve tehlikeli arazilerle kaplıydı. Bu dağlardan sakınmak için yan yattığında büyük, düz bir vadiye gelmişti. Tam önünde, sanki metalden yapılmış gibi parlayan devasa bir piramit vardı. (Gize’deki Büyük Piramit’te olduğu gibi kireçtaşı kaplama doğru açıdaki güneş ışığında parlayabilir.)
En dikkate değer şey, piramitin tepe taşıydı. Gaussman bunun kristalden yapılmış olduğunu düşünmüştü. Piramidi üç kez turladı ve üssüne doğru yöneldi. İstihbarat raporunda, piramidin çevresinde hiçbir şey görmediğini belirtmişti: “Çıplak arazi içinde büyük bir piramit duruyordu. Onun çok eski olduğunu tahmin ettim.” Raporunu şu soruyla bitirmekteydi: “Onu kim inşa etti? Neden inşa edilmişti? İçinde ne var?”
Alman araştırmacı-yazar Hartwig Hausdorf bölgeyi bizzat ziyaret etti ve piramitlerle ilgili, burada gördüğümüz fotoğraflar da dahil, birçok materyal topladı.
Edgar Cayce’nin okumaları, insanların bir zamanlar tek bir dil konuştukları ve çok uzaklara seyahat edebildikleri bir çağdan bahseder. Bu okumalarda, Mısırlı yüksek rahip Ra Ta’nın, Çin ve ilgili diğer bütün bölgelere yaptığı ziyaretlerin nasıl gerçekleştiğinden söz eder. Belki de Ra Ta, piramit yapma sanatını yolculukları sırasında gittiği yerlerdeki halklara da öğretmişti. Piramitlerden arta kalanlar dünyanın her yanında bulunabilir: Mısır, Orta Amerika (burada diğer bölgelerden daha çok piramit vardır), eski Fransa, Orta Asya, Polinezya, Peru ve tarih öncesi Mississipi Vadisi’nde, hatta belki de Mars’ta bile.
Mısır’daki firavunlar dönemiyle neredeyse çağdaş sayılabilecek zamanlarda (M.Ö. 2852 - 2206 arasında) Çin’de yarı mitolojik “Beş Kral” hüküm sürmüştü. Bu uygarlık, altın ve yeşim zengini, gelişmiş bir uygarlıktı; ipek ve gıda bolluğu içindeydi. Bununla birlikte, İskenderiye’nin büyük kütüphanesinin kaderini takiben, İmparator Chin Shin Huang M.Ö. 212’de kadim Çin’le ilgili bütün kitapların ve edebî eserlerin yakılmasını emretti. Büyük kraliyet kütüphanesi de dahil bütün kütüphaneler yok edilmiş ancak bazı metinler mağaralarda ve manastırlarda saklanmıştı. M.S. 100 yılında Wang Tao-Shih isimli Taocu bir rahip, bir dizi mağarada yer alan kütüphaneleri bulmuştu. Bu metinler, kadim zamanlardan ve “Anavatan Mu” denilen bir yerden söz etmekteydiler. Edgar Cayce, Mu’nun Lemurya’nın diğer adı olduğunu birçok kere ima etmişti. Bulunan bir elyazması parçasında, Atlantis ve Mu’nun battığı Pasifik Okyanusu’nu gösteren kadim bir harita yer almaktadır; bu kıtaların sulara gömülmesinden sonra sağ kalanlar, tarih öncesi zafer dolu bir çağın geride kalan son kayıtlarını Mısır’a, Çin’e, Yukatan’a ve başka yerlere yolculuk yaparak götürmüşlerdi. İşte bugün, yeniden keşfetmeye çalıştığımız da o çağın kadim bilgeliğidir.

14 Eylül 2008 Pazar

SOBELENMİŞİM!...

Merhaba sevgili arkadaşlarım.Başlıktada yazdığım gibi sobelenmişim,hem de tatildeyken,sevgili arkadaşım nazar deymesin tarafından.Tatil dönüşü farkettiğimden beri, cevapları yazmayı düşündüm ama zaman bulamadım.Gecikmeden dolayı,sevgili arkadaşımdan özür diliyor ve soruları cevaplıyorum..
1)Blog yazmaya ilk defa nasıl başladın?
-İnternete karşı çok ilgiliyim.Bilgisayara takıldığımda kendimi kaybediyorum,tabii ki faydalı konularda ,güzel sitelere girerek..Kendime ait bir sitem olsun istiyordum,ama karmaşık ve yorucu olduğunu düşünerek hep erteliyordum.Blogcuyu arkadaşlarımdan duyunca,inanın ki çok sevindim.Aynı gün kendime site açtım.Önce blogcuda başladım,şimdi blogspotta devam ediyorum.
2)Blog yazılarının belli bir çizgide olması için çaba gösteriyor musun?Yoksa içinden geldiği gibi mi yazıyorsun?
-Mesleğim ve branşım itibariyle,daha çok kişisel gelişim üzerinde duruyorum.Ama araya farklı konularda atıyorum,renk olsun diye..
3)Blog yazmayı daha ne kadar sürdüreceksin?
-Bıkana kadar..(Bu arada bıkacağımı pek sanmıyorum)
4)Blog yazmak senin için eğlenceli bir uğraşken,şimdi artan bekleyiş yüzünden zorunlu bir hal almaya başladı mı?
-Hayır,her gün yeni bir heyecanla sayfamı açıyor ve ne gibi yenilikler yapabilirim diye üzerinde çalışıyorum.
5)Blog yazmak için,gün içinde bazı şeylerden feragat ediyor musun?
-Gün içinde yoğun bir tempom var.Bu tempoya rağmen bloğumla ilgilenmek bana zevk veriyor.Eğer,ertelenebilecek işlerim varsa onları erteleyerek bloğuma zaman ayırmaktan mutlu oluyorum.

ŞİMDİNİN GÜCÜ

O, mevcudiyetinizin gücünden, yani bilincinizin düşünce formlarından kurtulmasından başka bir şey değildir. Bu yüzden geçmişle şimdi başa çıkın. Siz geçmişe daha fazla dikkat verdikçe, onu daha çok güçlendirirsiniz ve ondan bir "benlik" yaratma olasılığınız artar. Yanlış anlamayın: Dikkat gereklidir, ama geçmişe geçmiş olarak değil. Dikkatinizi Şimdi'ye verin; dikkatinizi şimdi ortaya çıkan davranışlarınıza, tepkilerinize, ruh hallerinize, düşüncelerinize, duygularınıza, korkularınıza ve arzularınıza verin. İçinizde geçmiş vardır. Eğer siz tüm bu şeyleri eleştirel ya da analitik olarak değil, yargılamadan izleyecek kadar orada yeterince mevcut olabilirseniz, o zaman siz geçmişle başa çıkıyor ve onu mevcudiyetinizin gücüyle ortadan kaldırıyor olursunuz.

Siz kendinizi geçmişe giderek bulamazsınız. Siz kendinizi Şimdi'ye gelerek bulursunuz. Siz şimdiki realitenizin daha çok bilincine vardıkça, birden koşul­lanmanızın neden o şekilde işlev yaptığı, örneğin ilişkilerinizin neden belli kalıpları izlediği konusunda belli iç görüler alabilir ve geçmişte olan şeyleri hatırlayabilir ya da onları daha berrak bir biçimde görebilirsiniz. Bu iyidir ve yararlı olabilir, ama ille de gerekli değildir. Gerekli olan şey, sizin anda bilinçli mevcudiyetinizidir. Bu geçmişi ortadan kaldırır. Bu dönüştürücü etkendir. Bu yüzden geçmişi anlamaya çalışmayın, elinizden geldiği kadar anda mevcut olun. Geçmiş sizin huzurunuzda varlığını sürdüremez. O sadece sizin yokluğunuzda var olabilir.

Eckhart Tolle, "Şimdi'nin Gücü" kitabından.

10 Eylül 2008 Çarşamba

BU YÜKÜ NİYE TAŞIYORUM DEMEYİN...

Brenda yamaç tırmanışı yapmak isteyen genç bir kadındı. Bir gün cesaretini toplayarak bir grup tırmanışına katıldı.Tırmanacakları yere vardıklarında, neredeyse duvar gibi dik, büyük ve kayalık bir yamaç çıktı karşılarına.Tüm korkularına rağmen, Brenda azimliydi. Emniyet kemerini taktı, İpi yakaladı ve kayanın dik yüzüne tırmanmaya başladı. Bir süre tırmandıktan sonra, nefeslenebilecegi bir oyuk buldu.. Orada asılı dururken, gruptan yukarıda ipi tutan kişi dalgınlığa düşerek ipi gevşetiverdi. Aniden boşalan ip, hızla Branda'nin gözüne çarparak lensinin düşmesine neden oldu. Lens çok küçüktü ve bulunmasi neredeyse imkansızdı.Lens yamacın ortasında bir yerlerde kalmıştı ve Brenda artık bulanık görüyordu. Ümitsizlik içinde Brenda, lensini bulması için Allah'a dua edebilirdi yalnızca.. Ve içten içe düşünüp dua etmeye basladı. "Allah'ım! Sen bu anda buradaki tüm dağları görürsün.Bu dağlar üzerindeki her bir taşı ve yaprağı bildiğin gibi, benim lensimin yerini de biliyorsun. Onu bulmama yardım et."

Patikalardan yürüyerek aşağı indiler. Aşağı indiklerinde, tırmanmak üzere oraya doğru gelen yeni bir grup gördüler. İçlerinden biri "Aranızda lens kaybeden var mı?" diye bağırdı. Brenda'nin sonradan ögrendiğine göre, lensi bir karınca taşıyordu ve karınca yürüdükçe yavasça kayanın üzerinde hareket edip parlayan lens kızların dikkatini çekmişti.

Eve döndüklerinde Brenda lensini nasıl bulduklarını babasına anlatacak ve bir karikatürcü olan babası da ağzıyla lens taşıyan bir karınca resmi çizerek, karıncanın üzerindeki baloncuğa şunlaıi yazacaktı: "Allah'ım! Bu nesneyi neden taşıdığımı bilemiyorum. Bunu yiyemem ve neredeyse taşıyamayacağım kadar ağır. Ama istediğin sadece bunu taşıimamsa, senin için taşıyacağım..."


"BU YÜKÜ NIYE TAŞIYORUM" demeyin.....